Kamelya

Mehmet Dağaşan

bu bahçenin ortasında bana benzeyen birileri var

en büyük ceviz benim kapıya doğru yapraklarımla
kabuğumda birbirine benzeyen bir sürü ceviz
biriyle camı kırmıştım televizyon açıktı ışık var
birisiyle içeri düştüm kapandı televizyon rüzgâr

önce bir kediyi korkuttum yeşil bir büyümle
en sevimli büyümü bütün odaya üfledim
yastıklar cama yapıştı kanepeler ters döndü
çok korktum beni de ezecek diye kabuklarım

çok korktum beni de ezecek diye kumandalar
kumandalar ve düğmeler kırmızı mavi gri
arabalar kadar çok ve renk renk kumandalar
arabanın üstündeki kırmızı kumandalar

bir gün bütün alışkanlıklarımı ceviz içi yapacaktım
en sevdiğim renk yeşildi yeşil bir büyü büyüttüm
karnımdan mavi doldu taştı göbeğimden siyahlar
ben büyük bir yeşildim kabuğunda rüzgârlar

ben sarı bir yeşildim soğuk mavi sıcak kanepe
yavaş yavaş omurga sahibi oldum akşamları
yeşil ve ten dudak ve kırmızı sevdim akşamı
sevdim renk renk organlaşan beyin zarımı

kabuklarımı kırdılar sandım bir ağzım vardı
bir elim vardı ellerimde boya vardı sapsarıydı
bir gözüm vardı ilk o boyadı yanaklarımı
yanaklarımda bir sürü yaprak da boyandı

sonra ben televizyonla bütünleşmek istedim
sonra ben karton kutusu oldum beni bantladı
beni bantladı, ellerim ellerimde boya vardı
sonra ben her nesnede bir ceviz kırdım

bütün alışkanlıklarımı ceviz içi yapacağım gün de
parmaklarımı kedilere adayacağım gün de
televizyondan bir araba olarak çıkacağım gün de
her şeyin yapılabilir olduğu her şeyden biraz gün de

korktum saatin televizyon üstünde durmasından
sürekli televizyonda ceviz oynayan insanlardan
durmadan tıkırdayan ceviz seslerinden korktum
korktum ve saatin ortasında yepyeni bir ceviz oldum

bir saat başları ile karşı karşıya gelemedim
bütün akşam saatleri içimde büyüdüler
içimde bir şeyler yapılmak istendi bir süre
bir süre hep benim anlamadığım bir şeydi

şimdi tekrar cevizleri izlemek istediğimde
kulağımda yeşil küpem ve yapraklarım
ellerimde kahverengi boyalar ve gök
evi kapısından bulmaya çalışıyorum

ben büyük ve yeşil bir büyüydüm
oda ve televizyon yeşildi yemyeşildi
kırmızı bir araba vardı terliklerimde
bir delik daha açtım kulaklarımdan

en büyük koltuğu kapıya dayadım
televizyonu cama doğru yasladım
kırdım çiçekli vazoyu çiçekleri boyadım
ben de sevdim bir ceviz içi olmayı

en uzun kolun sahibi bendim
en güzel yeşil benimdi maviydi
her gün renk renk değiştim ben de
ben de sevdim bir ceviz içi olmayı

bu bahçenin ortasında kendime benzedim
kollarıma benzedim ancak kollarıma benzedim
yolun ortasında kolumu havaya uzattım
yol vermedim başka hiçbir ceviz sahibine

şimdi anlıyorum duvarlar neden tuhaftı
oda neden dağınık ve kokuyordu
orada tek başımaydım nasıl bir gündü
nasıl bir gündü ceviz olarak tek başıma

sonra ben de kapıdan çıkmak istedim
televizyon sesini kıstım karardı bahçe
bir kırıntı olarak uçurdu beni rüzgâr
her gün akşam olmasını bekledi

her gün sabah olmasını bekledim
çukur gibi bir taş bulmak istedim
rüzgâr sesini değiştirdi şimşeklerle
bütün cevizler soğuk aldı

evlerde ne olduğunu merak ettik
bir saat ile televizyon birlikteliğini
kanepe kedi ve kapı birlikteliğini
kumandanın üstündeki en güzel düğmeyi

benim görmekten korktuğum şeylere
başka cevizler yapraklarıyla uzandılar
kabuklarıma kadar işledi duyduklarım
sabah akşam oda televizyon

ben söylemekten korkuyordum çok parlaktı
kırmızı bir araba oldular televizyon oldular
kollarının uzunluğunu bir kez daha kanıtladılar
ben kapıyı açtığımda her şey sıradandı

bir ceviz olarak kuruduğumu söyledim
bir kelebek yirmi dört saat ipek böceği
camlarda çamur kokusu vardı
evi dört yanından çevirmiş çimler gibiydim

bütün çöpler benim içime düşüyordu
yumurta kırıklarını ilk önce koklayan bendim
kabuklarımın üzerinde meyve kabukları vardı
en sevdiğim koku tatlı ve acının karışımıydı

bu bahçenin ortasında bana benzeyen birileri vardı

Buzdokuz, sayı 25, Ocak-Şubat-Mart 2025

Bir yanıt yazın

*