Türk Şiir Geleneği Çizgisi

YAMA ŞİİR (CENTO)

Oldukça eski bir teknik. 3-4. yüzyıllara varan bir geçmişi var. Sözcük (Cento), Latince kökenli; ilk örneklerin Grekler tarafından verildiği biliniyor. Bizde bu teknikle yazılmış bir şiire rastlamadım. Peki nedir yama şiir? Birden fazla şairin bir ya da birden fazla dizesini birleştirme/yamalama işlemi. Tek bir şairin farklı şiirlerinden dizeler alınmak suretiyle de bir forma varmak mümkün. Buluntu şiirle karıştırılmasın, kolajın altkavramı olarak da alımlanabilir yama. Etkili bir yaratma ve anlamlandırma metodudur.

Aşağıdaki şiirde benimle birlikte 45 şair, 46 dize var. Dizeleri deforme etmeyip olduğu gibi aldım. Çizgiyi Haşim’de başlatıp kendimde bıraktım. Arada Yahya Kemal, Mehmet Akif, Orhan Seyfi, Sezai Karakoç, Cemal Süreya gibi şairler var. Okların ucu açık. Modern yamalar iç dinamiklerinde ekseriyetle espri taşır, ironi ve mizaha gebedir. Ancak ben, bu şiirde sırf Türk şiirinin gelenek çizgisini göstermeyi amaçladım ve fakat yama şiiri gelenek çıkmazına sokma ve ona indirgeme niyetinde de değilim. Her şey yapılabilir yamayla. Örnek şiirde yapıldığı gibi yama, geleneği anlamak ya da herhangi bir amaç için kullanılacağı gibi oyun oynamak, kuşaklardan dize antolojileri hazırlar gibi çalışmak için de uygun bir teknik. Mesela aşk şiiri yazmak istemeyen biri, neden aşk dizelerinden bir yama şiir yapmasın?

Yama şiir bir dar alanda top koşturma yöntemidir. İktisattır. Ayakkabısı olmayan birinin su şişesinden ayakkabı yapmasıdır. Yama şiir mevcut malzemeyle en iyi yemeği yapma sürecidir. Yama şiir empati: Malzemesi fazla şairin malzemesi az olan şairi anlamaya çalışmasıdır.

BENTO:
Yorgun gözümün halkalarında
Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabii
Değişti evvelki hissim gitgide.

Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım
Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş
Ormanın uğultusuyla birlikte
Bir kerecik sevmek çok değil
Ben bir şehre geldiğim vakit
Bak dediler baktım pek bir şey göremedim
Ben öyle her insandan, o kadar uzağım ben.

SENTO:
Kokusunu duyuyorum bembeyaz gömleğinin
İki dudak arası bir zaman
Yatağında kalktığım sabah
İhtimal aynı ordunun neferleriyiz,
Kimse inanmaz
Sen yoksun gazeteler yok geçmişin razı değil.

NEYSE:
Ben kibriti çaktığım zaman
Az az yaşıyorsun içimde
Her şey bir gece içinde oldu
Çalan bir bandonun eşliğinde
Ve rüzgârlar karları süpürdüğünde:
(Kırağı taşıdım güne
Bir hastalıktan sonra
Kapalı duran penceremden.)

‘Uyandım bir sabah’ gibi değil, öyle değil
Sen benim kalbimin bakıcısısın
Sevdiğim, tabutum, ak kefenim
Eşiğine dayanıp seyirdiğim.

DUBLE BENTO:
Yüreğim ıslaktır benim
Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
Bir yanımı kara çıbanlara saldılar, ıslak
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel
Sen elimden tutunca.

DUBLE NEYSE:
Senin bir tek resmin var bende
Islak taşlara oturuyorum bugünlerde
Bulutu unutulmuş bir gökle sırdaş olup
Karanlık odalara giriyorum uyurken
Bir elin kapı arasında kalmış
Bir aralık, ancak bir hakaretin sığışabileceği kadar
Bir kadın eli bekliyordunuz işte el
Fırtınadan dağılarak ağzım
Şehre bu yağmur bulut fabrikasından iniyordu.

Kesildim kesinlikten: öte duyar
Bağlandım bağlarımla kapılarına
Beni içeri al.

Burak Ş. Çelik, Buzdokuz, Sayı:1, Eylül – Ekim 2020