
Resim: Albert Camus
Ertuğrul Rast
Absürdizm
Absürt kelimesine sözlükte saçma, gülünç ve tutarsız gibi karşılıklar verilir. Absürt, insanların, nesnelerin ve durumların uyumsuzluğu olarak da ifade edilir. Temelinde insan ile dünya arasındaki uyumsuzluk yatmaktadır. (Özyön’den aktaran Dursun, 2023). Daha geniş tanımı ise şöyledir: “Genel olarak, akla açıkça karşı olan, gizli ya da örtük değil de apaçık bir çelişki sergileyen, mantık yasalarına aykırı olan, sağduyunun apaçık doğrularına ters düşen fikirler, tezler; kendi içinde bir çelişki içeren fikirler; mantık bakımından zorunlu olan bir doğruyla çelişen yargılar için kullanılan sıfat.” (Cevizci, 2005)
Absürt kavramı, İkinci Dünya Savaşı sonrası Fransa’da ortaya çıkmıştır. Savaş sırasında yaşanan katliamlar ve soykırımlar sonucunda birçok insan hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle, insanlar umutsuzluk ve varoluşsal sorunlarla karşılaşmışlardır. Tanrı’ya ve geleceğe dair tüm umutlarını yitirmişlerdir. Hayat anlamsız hale gelmiştir. İnsanın içinde bulunduğu bu durumda absürt doğmuştur. (Dursun, 2023) Absürdizm’in doğumuna ön ayak olan iki hareket vardır: Dadaizm ve Sürrealizm.
Birinci Dünya Savaşı’nın vahşetine bir tepki olarak doğan Dadaizm, geleneksel sanata ve burjuva kültürüne karşı bir hareketti. İlk önemli Dadaist eserlerden biri Hugo Ball’ın ses şiiri “Karawane” (1916) idi. (Ball, 2023) Bu eser, anlamdan yoksun kelimelerden oluşan bir ses şiirdi ve dile şiddet uyguluyordu. Tristan Tzara, “Dada Manifestosu”nda (1918) şunları belirtmişti: “DADANIN HİÇBİR ANLAMI YOKTUR”. (Artun, 2011) Bu görüş, Absürdizm’in temel taşlarından birini oluşturuyordu: Anlamın yitimi ve varoluşun anlamsızlığı.
Sürrealizm ise Dadaizm’in hemen ardından ortaya çıkmış ve 1924 yılında André Breton’un “Sürrealizm Manifestosu” ile resmileşmişti. Paris’te doğan bu hareket, bilinçaltının ve rüyaların dünyasını keşfetmeyi amaçlamış, gerçekliğin ötesine geçerek yeni bir anlam arayışına girmişti. Breton’un sürrealizmi tanımlarken kullandığı “Aklın her türlü denetiminden uzak” (Artun, 2011) ifadesi Sürrealizm’in Absürdizm’e olan etkisini özetler nitelikteydi.
Absürdizm’i ayrıntılı bir biçimde ele alan ve onu felsefesinin en temel kavramı haline getiren düşünür Albert Camus olmuştur. Camus 1942 yılında Sisifos Söyleni adlı eseri yazar. Bu eserle birlikte absürt felsefi bir şekilde açıklanmıştır. Camus’ye göre, absürtlüğün farkına varıldığı dört durum vardır. İlk olarak, insanların çoğunluğunun modern toplumun gereklerine uygun biçimde sürdürdüğü hayatın mekanikliği ve tekdüzeliği insanların varoluşlarının değerini ve amacını sorgulamalarına neden olur. İkinci temel unsur, zamanın öldürücü bir süreç olduğunun hissedilmesidir. İnsan, zamanın yavaş yavaş akışıyla geleceği değiştiremeyeceğini ve zamanın esiri olduğunu fark eder. Absürtlüğü hissettiren başka bir unsur da insanların büyük bir çoğunluğunun farklı ölçülerde duyduğu, yabancı bir dünyada yalnız bırakılmışlık hissidir. Camus’ye göre, dünyanın yabancılığını derinlemesine hisseden insan, aynı zamanda dünyanın kendisine düşman olduğunu anlar. İnsan sadece nesnelere ve dünyaya değil, kendisine ve diğer insanlara da yabancılaşır. Ancak ona göre, absürtlük duygusunun esas kaynağı ölüm ve ölümle ilgili düşüncelerdir. Ölüm, insanın son durağı ve kaçınılmaz kader olarak hayatın anlamsızlığını gözler önüne serer. (Cevizci, 2005)
Daryush Shayegan (Daryuş Şayegan) absürt meselesini Batı dışı toplumlarda da inceler. Asya ve Afrika toplumlarında absürdün Batı’daki absürdün rengine sahip olmakla birlikte, kendine özgü bir renge ve duruma da sahip olduğunu belirtir ve şöyle der: “Absürt, Asya ve Afrika toplumlarında, çeşitli kültürel ve tarihi katmanların çatışmasından meydana gelen anormal bir durumdur.” (Şayegan, 2005) Yani Shayegan’a göre absürt bu toplumlarda bir modernleşme problemidir.
Absürdizm’in ortaya çıkış serüvenine ve kavramsal çerçevesine baktıktan sonra, bu kavramın şiirde nasıl yankı bulduğunu görmek için Türk ve dünya şiirine yöneldim. İncelediğim absürt şiir örneklerinde bazı ortak özellikler tespit ettim. Absürt şiirin özelliklerini tespit ettikten sonra Türk şiirindeki izlerini, özellikle modernist dönemdeki şiirler üzerinden açacağım. Tarihsel başlangıç çizgimi Orhan Veli Kanık olarak belirledim.
Bu noktada dikkat çekmek istediğim bir husus var: İncelemelerim ve erişebildiğim kaynaklar ışığında Türk şiirinde absürdü detaylı bir biçimde ele alan kapsamlı akademik, eleştirel çalışmalara rastlayamadım, birkaç kaynak haricinde, ki onlar da çok az detay içeriyordu. Dolayısıyla, absürt şiirin özelliklerini hem yabancı dillerdeki kaynaklardan faydalanarak hem de Türk şiirinde gördüğüm örneklerle şekillendirmeye çalıştım. Bu alanda yapılacak derinlemesine incelemelerin Türk şiir eleştirisine önemli katkılar sağlayacağını düşünüyorum.
Eğer bu konuda ilgili kaynaklara erişimi olanlar varsa ve bizimle paylaşırlarsa bundan büyük memnuniyet duyarız. Böylelikle, absürdün Türk şiirindeki yerini daha kapsamlı bir bakış açısıyla değerlendirme şansı yakalarız.
Absürt Şiirin Özellikleri*
Nükte
Nükte, absürt şiirin ruhunu besleyen ve okuru düşündüren ince zekâ kıvılcımlarıdır ve basit bir mizah anlayışının ötesine geçerek derin bir anlam veya sosyal eleştiri taşıyabilir. Absürt şiirde nükte, genellikle beklenmedik bağdaştırmalar veya şaşırtıcı kelime oyunları ile ortaya çıkar. Felsefi olarak dilin sınırlarında bir araçtır, dilsel bir kırılma anı yaratır. Şair, sıradan nesneler veya durumlar arasında beklenmedik bağlantılar kurarak okurun algı sınırlarını zorlar. Sadece gülümsetmek için değil, aynı zamanda derin bir düşünce süreci başlatmak için de kullanılır.
Alay
Alay, absürt şiirin keskin köşelerinden biridir, isyan dilidir. Genellikle toplumun genel kabul görmüş değerlerini, normlarını veya klişelerini hedef alır ve bunları çarpıtarak eleştirir. Şairler genel itibariyle alayı kullanarak okurun beklentilerini bozar, toplumun ciddiyetle ele aldığı bir konuyu alaya alarak absürt bir perspektifle yeniden yorumlayabilir. Alay, şiirin içsel anarşizmini ve eleştirel duruşunu ortaya koyma açısından önemli bir tekniktir.
Beklenmedik Son
Beklenmedik son, absürt şiirin en güçlü ve etkileyici özelliklerinden biridir. Şiirin sonunda Aristoteles’in peripeteia (baht dönüşü) kavramındakine benzer gelen ani ve sürpriz bir dönüşle okuru sarsar. Bu özellikle beraber şair, şiirin tahmin edilemez doğasını pekiştirir. Beklenmedik son, şiirin genel akışını tersine çeviren veya tamamen farklı bir anlam kazandıran bir cümle veya imge ile gerçekleştirilir. Şair, okuru şiirin sonuna kadar belirli bir yöne doğru sürükler ancak son anda beklenmedik bir dönüş yaparak tüm yapıyı sarsar. Bu, şiire ciddi bir derinlik ekler, okurun şiiri yeniden okuma ve farklı açılardan değerlendirme isteğini uyandırır.
Abartı
Absürt şiirde abartı insan deneyiminin sınırlarını aşmaya yönelik bir tekniktir. Şair, sıradan olanı olağanüstü hale getirir, küçük olayları devasa büyüklüklere dönüştürür ve bir tür estetik şok yaratmayı amaçlar. Abartı aynı zamanda anlamın da genişlemesi demektir. Camus’cü anlamda abartı “tersinden” insanın dünya ve ölüm karşısında küçük ve çaresiz olduğunu vurgular. Bu bağlamda, insanın kozmos karşısındaki trajik durumunun da bir ifadesidir.
Çözümsüz Durumlar
Absürt şiirde olaylar ve durumlar çözümsüz olabilir. Şair, okuru bir belirsizlik içinde bırakır, bu da insanın varoluşsal durumuna dair derin bir yorum sunar. Şiirler, Kafka’nın Dava adlı eserinde olduğu gibi, asla kesin bir sonuca ulaşamaz. Şiir, okuru da bu çözümsüzlüğün içine çeker.
Saçma
Saçmalık, absürt şiirin temel yapı taşlarından biridir. Mantığın dışına çıkan, akıl ve beklentilerle oynayan bir anlatım biçimidir. Alışılmış düşünce kalıplarının alt üst edilmesi amaçlardan biridir.
Kara Mizah
Kara mizah, ironinin ve mizahın karanlık bir biçimde kullanılmasıdır. Şair, trajik veya ciddi bir durumu mizahi bir dille ele alarak okuru hem güldürür hem de düşündürür. Kara mizah, her şeyin anlamını kaybettiği bir dünyada, tek çıkış yolunun trajik olanı komikleştirme olduğunu gösterir.
Paradoks
Paradoks, absürt şiirde zaman zaman başvurulan bir anlatım biçimidir. Zeno’nun paradoksları gibi (Ok paradoksu, Zeno’nun sunduğu düşündürücü bir paradokstur. Bu paradoksta Zeno, uçuş halindeki bir okun herhangi bir anda hareketsiz olduğunu ileri sürer. Ona göre ok her an uzayda belirli bir noktayı işgal eder ve bu nedenle hareket halinde olamaz.) çelişkili veya mantık dışı görünen ifadelerle şair, dilin ve anlamın sınırlarını zorlar, okuru sürekli bir sorgulama içinde bırakır. Cleanth Brooks’un “Paradoksun Dili” makalesindeki “Paradoksun şiire uygun ve kaçınılmaz bir dil olduğu bir anlamda doğrudur. Gerçek, her türlü paradoks izinden arındırılmış bir dili gerektiren bilim insanına aittir; görünen o ki, şairin dile getirdiği gerçeğe yalnızca paradokslar aracılığıyla ulaşılabilir.” (Brooks,1960) ifadeleri paradoksun şiirsel arka planını çok iyi özetlemektedir.
Akıl dışılık – Mantık dışılık
Absürt şiirde akıl dışılık – mantık dışılık, mantıklı düşünme ve gerçeklik algısını bozma, rasyonel olanın ötesine geçme çabasıdır. Bilinçaltının serbest çağrışımlarını ve rüyaların mantık dışı yapısını yansıtmak ister şair. Salvador Dalí’nin sürrealist tabloları, bu akıldışılığın görsel karşılığı olarak okunabilir.
Yabancılaşma
Absürt şiir, bireyin toplumdan, kendisinden veya gerçeklikten yabancılaşmasını işler. Franz Kafka’nın Dönüşüm’ü yabancılaşmaya tipik bir örnektir. Absürtlük, bireyin varoluşunu anlamlandırma çabasının belirli bir noktada çıkmaza girdiği bir durumu temsil eder. Bununla birlikte, aynı zamanda bu çıkmazın kabul edilmesi ve bu durumun getirdiği belirsizlik ve karmaşayla yaşama biçimidir. Albert Camus’nün Yabancı romanının başlangıç cümlesi bu durumu özetler gibidir: “annem ölmüş bugün, belki de dün bilmiyorum.”
Modernist Türk Şiirinde Absürtlük
Şiirinde insanın küçük dertlerini ironik bir dille anlatan Orhan Veli’nin birçok absürt şiiri vardır. Ben burada iki tanesini inceleyeceğim ilki: “Eskiler Alıyorum”. (Veli, 2021) “eskiler alıyorum / alıp yıldız yapıyorum” dizelerinde mantık dışılığı ve öngörülemezliği tespit edebiliyoruz, eski eşyaların yıldıza dönüşmesi, fiziksel kuralları hiçe sayan bir dönüşümü temsil ediyor. “şiir yazıyorum / şiir yazıp eskiler alıyorum / eskiler verip musikiler alıyorum” dizeleri, absürt döngüselliği, değiş tokuşu işaret ediyor. Son dize olan “bir de rakı şişesinde balık olsam” ise absürtlüğün doruk noktasıdır. Gerçeklikten tamamen kopmuş bir arzu dile getirilmektedir. Varoluşsal bir çıkmaz olarak da okunabilir bu dize.
Orhan Veli’nin diğer bir absürt şiiri ise “Sizin İçin” (Veli, 2021) şiiridir. Şiir boyunca tekrar eden “sizin için” ifadesi, insan hayatındaki her şeyin insan için var olduğu fikrini ortaya koyuyor. Ancak bu ifadelerin ardında yatan çelişki ve ironi, absürtlüğü beraberinde getiriyor: “Tenin avuca değişi, / Sıcaklığı, / Yumuşaklığı; / Yatıştaki rahatlık; / Merhabalar sizin için” dizelerindeki olumlu çizgi şiirin sonunda “Sizin için mezarlar, mezar taşları, / Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları”na dönüşür. Şiirin sonunda meselenin ölüme gelmesi dikkat çekicidir. Orhan Veli burada, Camus’cü anlamda bir absürtlükle, kaçınılmaz son olan ölümü ve böylelikle hayatın anlamsızlığını işliyor gibidir.
Metin Eloğlu, şiirlerinde absürtlüğü sıklıkla kullanan bir başka şair. “Çilingir” (Eloğlu, 2014) şiirinin başlangıcında kapının kilitlendiğini okuruz ve içeride şilte, mangal, mintan ve don gibi sıradan eşyaların kaldığını öğreniriz. İçeride kilitli kalan bu sıradan eşyalara üzülen poetik öznenin aslında abartılı bir şekilde bu eşyalara önem atfettiği görülür ve bu tam da absürt şiirin özelliklerindendir. Şiirin sonlarına doğru, kapının açılması için yapılan işlemler ve o andaki heyecan absürtlüğün estetiğini ortaya koyar: “Sökün şu cıvataları, oğlum, ingilizanahtarı nerde? / Cimcirik somunları, kanırın tornavidayla, daha kanırın! / Ayıp mı, kime ayıp? / Kırın omuzlayıp”. Şiirin sonu ise bir başka absürt şiir özelliği ile gelir, beklenmedik son: “İçerde ben varım.” Eloğlu’nun bir diğer absürt şiiri meşhur “Boynumun Borcu” (Eloğlu, 2014) şiiridir
Leman Hanım
Size bir şiir borcum vardı ya
İşte onu ödüyorum
Leman Hanım’a bir şiir borcunun olması ve bu borcun sadece birkaç kelimeyle ödenmesi, okurda ironik, şaşırtıcı bir etki yaratır. Şiirin sonunda, borcun ödendiği ifade edilirken, aslında derin bir içerik sunulmamış olur Leman Hanım’a. Bu hem beklenmedik bir sondur hem de alaycı bir tondur.
Birinci Yeni şiirinden örnekler verdikten sonra İkinci Yeni şiirinden örneklere geçelim. İkinci Yeni içerisinde tipik bir örnek olması açısından Edip Cansever’in “Hoşaf” şiirini burada inceleyeceğim. (Cansever, 2011) “Sen insansın hoşaftan anlarsın / Biz de anlarız” dizeleriyle başlayan şiirde Cansever “eşek hoşaftan ne anlar?” atasözünün parodisini yapar. İnsanın değeri hoşafla ilişkilendirilerek absürt bir durum yaratılır ve böylelikle şiirde mantık dışı ve alaycı bir ton elde edilir.
Salah Birsel’in “Meyhane” (Batur, 2005) şiiri de absürt şiirin tipik özelliklerini göstermesi açısından önemlidir. “Ozan kardeş hadi hop / Sen de uzat boynunu” dizelerinde ozanın ölümle yüzleşmesi kara mizah içeren bir dille anlatılır. Cellatların işlerini hızlıca bitirip evlerine dönmesini arzulayan bir dil kullanan Birsel, infazın sıradan ve neredeyse bürokratik bir işe dönüştüğünü gösterir okura. Şiirin son dizesiyle infazdan sonra “Hadi kuzular da meyhaneye” diyerek tam bir absürtlüğe ulaşır, şaire göre hayatın anlamsız döngüsü devam etmektedir.
Can Yücel’in birçok şiirinde absürtlüğün izlerini bulmak mümkün. Burada iki şiirini inceleyeceğim. İlk şiir “Bize De Derler Çakıcı”:
Yanımda tebeşir gezdiriyorum devamlı
Bu mûtena semtteki konakların bahçe kapılarına asılı
O (iki nokta üst üste)
BU EVDE
KÖPEK
VAR
Levhalarının altına selâtin harflerle kocaman bir
DOĞRUDUR
Yazmak için
İkinci şiir: Bilâ-Zaman
(1936 İspanyasında mesela)
Dönülmez Faşizmin ufkundayız
Vakit çok geç
Yücel “Bize De Derler Çakıcı” (Batur, 2005) şiirinde nüktedan bir üslup kullanır, eleştireldir. Anti-plütokratik bir çizgidedir şiir, yani zenginlik karşıtıdır. “Bilâ-Zaman” (Yücel, 1999) şiirinde ise Yahya Kemal’in “Rindlerin Akşamı” şiirinin ilk dizesinin parodisini yapar, böylece okura alay hissi verir, elbette yine eleştireldir.
İzzet Yasar’ın 12 dizelik “Delinin Şiiri” (Yasar, 2021) adlı şiirindeki “ben, kaldım mı, dul muyum?” dizesi poetik öznenin kendine yabancılaştığının açık göstergesidir. “öznesiz sürçüyorum”da mesele varoluş krizine dönüşür. “düşünüyorum, o haldeyim” dizesi ile Descartes’ın ünlü “Cogito, ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse varım) sözü absürt bir şekilde yeniden yorumlanır.
90 kuşağı şairlerinden Murat Menteş’in tek şiir kitabı olan Garanti Karantina tam anlamıyla bir absürt şiir antolojisidir. Ki o yıllardan sonra Türk şiir ortamında absürt şiirin büyük bir çıkış yakaladığı görülüyor, yazımın son kısmında bunun nedenlerine değinmeye çalışacağım. Murat Menteş’in “Deplasmanda Plasebo” (Menteş, 2013) şiirindeki “antidepresanlar ve içi boş bir gardırop / ne de çok yer kaplıyor mesela Al Pacino” dizeleri, modern dünyanın etkilerini yansıtır. Antidepresanlar ve içi boş gardırop, bireyin içsel boşluğunu ve duygusal eksikliklerini simgeler. Al Pacino’nun yer aldığı dize 90’lardan sonraki dönemin absürt şiirini anlamak için çok iyi bir örnektir. “‘Deplasmandır bu dünya’ diyor albino şeyhim” dizesinde dünyanın geçiciliği ve anlamsızlığının vurgulandığını görüyoruz absürt şiirin genel özelliklerinden biri olarak. “plasebo yutturuyor bana depresif doktor” dizesinde ise çelişkili hatta paradoksa yakın bir durumun aktarımını okuyoruz. Modern psikiyatrinin eleştirisi ve bireyin bu tedavilere duyduğu güvensizlik.
Ah Muhsin Ünlü’nün “Bana Baktılar” (Ünlü, 2015) şiirini tamamını alıntılıyorum:
Bugün sokakta yürürken
Bütün kızlar bana baktılar.
Allah Allah
Niye hep bana bakıyorlar ki diye düşündüm?
Sonra da bugün meğer
Murat’ın gömleğini giymişim.
“Bugün sokakta yürürken / Bütün kızlar bana baktılar.” dizelerinde absürt şiirin karakteristik özelliklerinden abartıyı görüyoruz, basit ve sıradan bir olayın büyütülmüş bir şekilde sunumu. Şiir son dizeye kadar merak içinde bırakır okuru ve son dizeler şöyledir: “Sonra da bugün meğer / Murat’ın gömleğini giymişim.” Absürt şiirin ters köşeye yatıran özelliklerinden biri olan beklenmedik son ile şiir nihayete erer.
Absürt Şiirin Atağı
90’lı yıllardan bu yana absürt şiirin Türk şiir ortamında bir atakta olduğu şiir okurlarının kolaylıkla tespit edebileceği bir durumdur ve bu durumun hem sosyolojik hem edebi nedenlerinin üzerine çalışılmasının önemli olduğu kanaatindeyim. Giriş mahiyetinde bu atağın nedenlerine dair değerlendirmelerimi aşağıda sıralıyorum:
1-90’lı yıllardan bu yana hem dünyada hem Türkiye’de meydana gelen büyük değişimler, teknolojik gelişmeler, savaşlar, krizler, belirsizlikler ve pandemi bireylerin anlam ve yön bulma konusunda zorlanmasına sebep oldu. Hatta 2022 yılının kelimesini Collins sözlüğü “permakriz” yani “sürekli kriz” olarak seçmişti. Yani krizlerin çağındayız diyebiliriz. Bireylerin ve toplumların kolektif kaygıları, absürt şiirin yükselişinde etkili olmuş olabilir, çünkü Absürdizm, anlam arayışının anlamsızlıkla çarpıştığı bir çıktıdır nihayetinde.
2-Modern dünyanın hızla değişen dinamikleri, bireylerde yabancılaşma duygusunu pekiştirmiştir. Bu yabancılaşma, bireyin varoluşsal sorgulamalara ve absürt temalara yönelmesine yol açmıştır. Absürt şiir, modernitenin getirdiği bu yabancılaşmayı ifade etmenin bir yolu olmuş görünüyor.
3-Türk şiiri tarihsel olarak kendini yenileyen bir şiirdir. Şairler, genel olarak geleneksel biçimlerinden uzaklaşarak, yeni ifade biçimleri ve temalar ararlar. Absürt şiir, bir ifade biçimi olarak “yeniden” doğmuş ya da “yeniden” keşfedilmiş ve yıllar içinde etkisini artırarak yoluna devam etmiştir.
Yazımı H. Cholmondeley-Pennell ve William Makepeace Thackeray’den absürt şiir örnekleriyle bitirmek istiyorum.**
H. CHOLMONDELEY-PENNELL
Doğum tarihi ve yeri: 1837, Birleşik Krallık
Ölüm tarihi ve yeri: 1915, Birleşik Krallık
GEZGİN
Eğer Etna’nın yanan zirvesinde durmak istersen
Yukarıda duman ve aşağıda kükreyen alevle
Ve o erimiş uçuruma bakmak
Ruhun titreyene ve duyuların sarhoş olana kadar
Eğer Niagara’nın gururunun karşısına dikilmek istersen
Ya da Marmara denizindeki gelgiti durdurmak
Tek başına, baş döndürücü Alpler’in zirvesine tırmanmak
Ve karlar arasında “daha yükseğe” diye haykırmak istersen
Her türlü ölümü, karada ve denizdeki tüm tehlikeleri göze almak
Bu uçsuz, bucaksız dünyayı görmek
O zaman, niye hâlâ bu şiiri okuyorsun?
WILLIAM MAKEPEACE THACKERAY
Doğum tarihi ve yeri: 18 Temmuz 1811, Hindistan
Ölüm tarihi ve yeri: 24 Aralık 1863, Birleşik Krallık
TRAJİK BİR HİKÂYE
Eski günlerde bir bilge yaşardı
Yakışıklıydı, saçlarını at kuyruğu şeklinde örerdi
Fakat nedendir bilinmezdi
Örgüsü hep arkasında dururdu
Bu, onu çok üzerdi
Bu garip olay üzerine düşündü, taşındı
Örgünün yerini değiştireceğine söz verdi
Yüzüne gelmeliydi örgü
Arkasında sallanmamalıydı
“Çözümü buldum, döneceğim”
Dedi – kendini 180 derece döndürdü;
Ama örgü hâlâ arkasındaydı
Sonra tekrar döndü, döndü, bir daha, bir daha
Bütün gün şaşkına döndü;
Boşuna – bana mısın demedi –
Örgü arkasından sarkıyordu
Sağa, sola, sonra tekrar sağa
Yukarı, aşağı, içeri, dışarı
Döndü, durdu; ama örgü hâlâ
Arkasında duruyordu
Çabalasa da
Dönüp dursa da
Örgü hâlâ
Arkasından sarkmaya devam ediyordu.
*Absürt şiirin özellikleri bir yerde hazır şekilde yok. Konuyu şiir alanında çerçevelemek için böyle bir liste hazırlamaya gerek duydum. Hem Türk şiirindeki örnekleri hem de yabancı dilde özellikle İngiliz dilindeki çeşitli örnekleri inceleyerek kendim bu şekilde oluşturdum. Bu özellikler listesinin geliştirilmeye açık olduğunu düşünüyorum. Ekleme yapmak isteyenler bu yazıya atıfta bulunarak listeyi genişletebilirler.
**Şiir çevirileri bana aittir.
Kaynakça:
Artun, A. (2011). Sanat Manifestoları. İstanbul: İletişim Yayınları.
Ball, H. (2023). Bütün Şiirleri (B. Ş. Çelik, Çev.). Ankara: Ebabil Yayınları.
Batur, E. (2005). Kara Mizah Antolojisi. İstanbul: Sel Yayıncılık.
Brooks, C. (1960). The Well Wrought Urn: Studies in the Structure of Poetry. Londra: Dobson Books Ltd.
Camus, A. (1997). Sisifos Söyleni (T. Yücel, Çev.). İstanbul: Can Yayınları.
Cansever, E. (2011). Sonrası Kalır, Bütün Şiirleri 1. İstanbul: YKY.
Cevizci, A. (2005). Felsefe Sözlüğü. İstanbul: Paradigma Yayıncılık.
Dursun, B. (2023). Absürd Komedi Kavramına Eleştirel Bir Yaklaşım (Yüksek Lisans Tezi). Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Eloğlu, M. (2014). Bu Yalnızlık Benim, Toplu Şiirler. İstanbul: YKY.
Kanık, O. V. (2021). Bütün Şiirleri. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi.
Menteş, M. (2013). Garanti Karantina. İstanbul: Sel Yayıncılık.
Şayegan, D. (2005). Batı Karşısında Asya. İstanbul: Ağaç Kitabevi Yayınları.
Ünlü, A. M. (2015). Gidiyorum Bu. İstanbul: Sel Yayıncılık.
Yasar, İ. (2021). Kuş Bakışı, Bütün Şiirleri (1969-2018). İstanbul: YKY.
Yücel, C. (1999). Bütün Eserleri 5, Canfeda. İstanbul: Papirüs Yayınları.
Buzdokuz, sayı 24, Ekim-Kasım-Aralık 2024